Bir DAÜ Akademisyeninden Pandemi Dönemi Mektubu Prof.Dr. Şebnem Hoşkara Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi Ben bir akademisyenim. Bilimsel değerleri olan, etik kurallar çerçevesinde çalışan, eğitim-araştırma-topluma hizmet bağlamında iş yürüten, emeğini ve zamanını öğrencisinden ve toplumdan esirgemeyen bir DAÜ akademisyeni! Son bir yıldır yaşanan pandemi sürecinde yüz yüze eğitimden çevrimiçi eğitime geçiş yapan ve kesintisiz olarak eğitime, sınavlara, araştırmalara, konferanslara ve topluma hizmet çalışmalarına devam eden bir DAÜ akademisyeni, tıpkı diğer Akademisyen arkadaşlarım gibi. Bazılarının zannettiği gibi “bir yıldır evde oturmuyorum”. Ülkenin kapalı olduğu dönemlerde evde olsak da, evde oturmayıp evde çalışmaya devam etme şansı bulmuş bir akademisyenim. Çevrimiçi çalışmaya geçiş zor oldu mu? Evet zor oldu, ancak işini eksiksiz yapabilmenin mutluluğu tüm bu zorluklara deydi. Evde oturup maaşımı alıp diğerleri ne yaparsa yapsın gibi bir umursamazlık içinde hiç olmadım. Zaten üniversite koşullarında evde oturup maaş alan bir akademisyen olabilme imkanı olduğunu da düşünmüyorum. Bir akademisyen görev ve sorumluluklarını yerine getirebilmek için evde veya okulda, bilgisayarda, sınıfta, kütüphanede veya laboratuvarda, mesai saatleri içinde veya dışında, olağan dönemde veya olağanüstü dönemde çalışmak zorundadır, veya çalışma imkanına sahiptir, ben de bugüne kadar öyle yaptım ve yapıyorum. Yani sadece evde değil cafe, restaurant, hastane ortamı dahil her yerde çalışıyorum. Bu durum pandemi dönemine özgü bir durum da değil zaten. Her zaman böyle, böyleydi, böyle olacak. İşin ruhu bu. Burada yazacaklarımı alkış almak için değil, toplum tarafından bilinmesi içindir, düşürülmeye çalışılan gölgelere ışık olması içindir. Bir yandan kendim üzerinden bir akademisyenin pandemi dönemi hayatını anlatırken diğer yandan bazı görüşlerimi de paylaşacağım. Babam hasta, hastanede tedavi görüyor. Kızlarımdan, eşimden bir süredir uzaktayım. Kızlarımın biri bu yıl yurtdışında heyecanla başladığı üniversitesine gidemeyip uzaktan eğitimle devam ediyor. Lise son sınıfını yaşayamadı bile pandemi dolayısıyla. Diğer kızım ergenlik döneminde, bir yandan neredeyse iki dönemdir lise eğitimini evden yürütmeye çalışırken diğer yandan AS/A-level sınavlarına hazırlanıyor. Lise eğitimi felç; eşitsizliklerle dolu. Bu gençler hem eğitim ortamlarından ve sosyal etkileşimlerinden uzaklar, hem de çabalıyorlar. Pandemi dönemi evdeki/evlerdeki bu tür bunalımlar hat safada. Pandeminin ansızın hayatlarımıza girdiği geçen bahar dönemi ve ardından yaz dönemi uzaktan eğitim sonrasında, güz döneminde de zorunlu vermem gereken yükün çok daha üzerinde verdiğim derslerimi henüz tamamladım. 2 lisans 3 de lisansüstü ders. Notlarımı verdim. Yöneticiliğini yaptığım araştırma merkezinin dönem sonu raporu yanında 3 yıllık raporunu hazırlıyorum. Mart 2020 pandemi döneminden bugüne gerçekleştirdiğimiz bir uluslararası konferansın yayımı, düzenlediğimiz 5 ayrı online etkinliğin raporu, Kıbrıs’ta iki belediyeye yürüttüğümüz toplumsal projenin işleri, üniversite kampusu için çalışmalarımız. Hepsi devam ediyor. Başkanlığını yaptığım üniversite yayınevi yönetim kurulu işlerini yürütüyorum. Üniversitenin yayımda olan dört ayrı uluslararası dergisinin yayım işleri ile birlikte, farklı 3-4 kitabın yayımı için uğraşıyorum ayrı ayrı. Çalıştığım fakültenin etik kurulu değerlendirmelerini yapıyorum. Bağlı olduğum bölümün süregelen lisansüstü eğitim komitesi işlerini aksatmadan yürütüyorum. Türkiye’de yürüttüğüm kurul üyelikleri var. Uluslararası düzeyde davetli olarak (bu dönem çevrimiçi) katıldığım bilimsel toplantılarda yaptığım sunumlar; uluslarası hakemlik görevlerim; editörlüğünü yürüttüğüm kitaplar ve bir dergi var. 2020 yılında üç ayrı uluslararası yayın yaptım, 3 ayrı uluslarası konferansa katıldım (bunların hiçbirini de yerel gazete haberi yapmadım). Öğrencilerimle 7/24 yazıştığım bir çevrimiçi platform var, gece gündüz demeden diledikleri saat bana ulaşabiliyorlar. Diğer yandan alanımla ilgili toplumsal sorunlarla ilgili gazete yazıları da yazıyorum. Biz DAÜ’de 2020 Mart ayında bir günde evlere kapanmanın ardından, hiç ara vermeden bir kaç gün içinde uzaktan eğitim düzenine adapte olup tüm sorumluluklarımızı ev ortamlarımızdan yerine getirdik. Bunu, evinde benim gibi ergen çocukları olanlar yanında, küçük bebekleri, ilkokul çocukları, yaşlı ebeveyneleri olan arkadaşlarım da yaptı. Biz bazılarının sandığı veya topluma anlatmaya çalıştığı gibi pandemi döneminde evimizde tatil yapmadık. Aksine, tüm çalışmalarımızı aralıksız çevrimiçi olarak sürdürürken aynı zamanda artan ev işlerimizi de yapmak zorunda kaldık. Evde geçen hiç bir dönem bu kadar zor olmamıştı aslında. Kendimle devam edeyim. Diğer tüm işlerimin ve üniversite ile ilgili zorunlu çevrimiçi toplantıların yanında, pandemi döneminin az da olsa avantajlarından yararlanıp kişisel ve profesyonel gelişimim için online (çevrimiçi) olarak sayısız bilimsel etkinliğe katıldım. Bu etkinliklerin bazılarını evimde çocuklarıma yemek yaparken dinledim. Zorunlu olmasam da kapanma bittikten sonra çoğunlukla haftanın hergünü okuldaki ofisime gittim. İş disiplini gereği. Yaptığım tüm işleri evden bilgisayar başından da yapabiliyorum aslında. Zaman mefhumu olmadan. Çünkü yaptığım işi keyifle yapıyorum, hem kendime hem de karşımdakine saygıyla yapıyorum. Hafta sonları da kahvemi içerken öğrencilerimin tezlerini okuyorum. 7/24 çalışmama rağmen pandemi dolayısıyla üniversitem devlet kararı doğrultusunda bir gecede habersiz maaşımdan keserken, “bu maaşın ihtiyaçlılara gitmesi için yapılacak her türlü doğru planlamayı destekliyorum, bu şekilde yapılan kesintiyi geri talep de etmiyorum!”. (Bunun dışında yaptığım yardımlar bana kalsın.) Hatta devlet düzeyinde yapılan tüm kesintilerin, ihtiyaç sahiplerine düzenli olarak verilmesini, kendi çalışanlarını birsüre ödeyebilecek durumda olan büyük iş insanlarının bunu yapmasını, ödemedikleri vergilerini bari bu zor günlerde ödemelerini; küçük esnafın ve esnaf çalışanlarının da devlet tarafından, çalışan çalışmayan kesimlerden yapılan kesintilerle, ve şeffaklıkla desteklenmesi gerektiğini savunuyorum. Görece küçük ölçekli Kıbrıs Türk toplumu içinde bu tür uygulamaların, olağanüstü durumlarda “sadece kamu yararını düşünerek” ve kimsenin güdümüne girilmeden alınacak radikal kararlarla mümkün olabileceğine inanıyorum. Bunu yapacak bir irade ve yönetim anlayışı bekliyorum. En başından beri bu toplumda kapanarak ulaşılan ‘0’ vakanın korunması gerektiğine inandım. Karantinasız girişlerin bizi bugünlere getireceğini, üniversiteleri açamayacağımızı, yüzyüze eğitime başlayamayacağımızı, bundan dolayı ciddi ekonomik götürüler olacağını, diğer yandan ilk ve orta öğretimin de ciddi zarar göreceğini ve sağlıkla beraber bunların bedelinin ödenemez olduğunu savundum. 1 Temmuz kararlarıyla karantinasız girişler olmasaydı, bugün bütün üniversiteler yüzyüze eğitim yapıyor olacaktı. Bütün öğrenciler gelmiş olacaktı, gidenler gitmemiş olacaktı. Uzaktan eğitim veriliyor diye özel üniversitelerde yarı zamanlı çalışan arkadaşlarımız işten çıkarılmamış olacaktı. Çocuklarımız sağlıkla ilkokullarına, ortaokul ve liselerne gidiyor olacaklardı. Genel olarak yurtdışına tatil yapmaya giden Kıbrıslılar, yurtiçi tatillerini boş otellerde yapacaklardı. Evet ben hala bugün gerektiği kadar kapanmak, adil ve planlı şekilde aşılanmak ve vakaları yeniden 0’lamak, ve bu yolla yeniden sağlıklı bir ortama karışarak normalleşmeyi savunuyorum. Bunun ekonomik getirisinin de götürüsünden daha fazla olacağına inanıyorum. Yine kendimle devam edeyim. Ben sendikalıyım ayrıca. Bağlı olduğum sendikam aracılığıyla üniversite içi ve dışı her türlü eşitsizliğe ve adaletsizliğe karşı duruş sergiliyorum. Bir yandan Boğaziçi Üniversitesi’ndeki haksızlıklara açıktan karşı dururken diğer yandan Kıbrıs’ın kuzeyindeki saçma sapan kararlara da yine parmağımın arkasına saklanmadan tepki gösteriyorum. İnsanların hayatlarına, sağlıklarına mal olan, çocuklarımızın eğitim hakkını elinden alan, eğitimde eşitsizlik yaratan, yükseköğretimde yüz yüze eğitim olanağını ortadan kaldırarak hem eğitimin verimliliğini baltalayan hem de esnafı zora sokan, sadece büyük iş adamlarının, casino sahiplerinin çıkarlarını koruyan kararlara da aynı anda ve aynı uzaklıkta isyan ediyorum. Bu durumu doğrudan ya da dolaylı, bilinçli veya bilinçsiz desteklediğini düşündüğüm bazı kesimleri ve söylemlerini eleştirmekten de çekinmiyorum. Çekinmiyorum çünkü, umut ediyorum ki sesimiz duyulur, umut ediyorum ki samimiyet var, umut ediyorum ki düşünceye saygı var, umut ediyorum ki yanlışlardan ders çıkarılır. Evet ben bir akademisyenim. Okumuş, yaptığı iş alanında yükseköğrenim görmüş, yetişmiş, uzmanlığı olan, sadece eleştiri yapmayıp, uzmanlığı doğrultusunda bilimsel verilere dayalı çözüm önerileri sunabilen, görüş geliştiren; gerektiğinde özeleştiri yapabilen ya da yapılan yapıcı eleştirileri olgunlukla karşılayıp bunların öğretisiyle beslenen; toplumsal ve hatta küresel sorunlara duyarlı bir akademisyenim. Ben bir DAÜ akademisyeniyim ve bununla da gurur duyuyorum! Ve bilinmesi gerekir ki DAÜ’de benim gibi pek çok akademisyen arkadaşım var!