Uzun süreden beridir yüksek büyüklükte deprem üretmeyen Doğu Anadolu Fayı 6,8 büyüklüğündeki Elazığ, 7.7 ve 7.4 büyüklüğündeki Kahramanmaraş, 6.3 büyüklüğündeki Hatay Samandağ depremleri ile deprem-zemin-bina etkileşimine de bağlı olarak ne yazık ki yüksek şiddetlerde hissedilmiş can ve mal kayıplarına yol açmıştır.
Sismik olarak aktif olan sol yanal doğrultu atımlı fay niteliğindeki Doğu Anadolu Fayı (DAF), karakteri gereği enerjisini, doğrultusu yönünde, yani doğudan batıya doğru, seğmenleri üzerine aktararak tahmin edilen sürelerden de kısa zaman aralığı içerisinde (3 yıl) büyük depremler üretmiştir. Bu gelişmeler sonucunda Doğu Anadolu Fayının Elazığ-Hatay hattı üzerinde biriken enerji azalmış ve yakın zaman içerisinde bu hat üzerinde artçı depremlerin dışında yeni bir kırılmaya yönelik yerbilim camiasında deprem beklentisi de ortadan kalkmıştır.
Adamız ise güneyimizde denizel alan içerisinde dalma batma zonu üzerinde gelişen kuzeye eğimli ters fay karakterli Kıbrıs Yayının milyonlarca yıldır etkisi altındadır. 1900 yılının başından itibaren, yani aletsel ölçüm dönemine denk gelen 6 ve üzeri büyüklüğe sahip 6 adet deprem ile hayatımızın bir parçası olduğunu bize defalarca hissettirmiştir.
6.4 büyüklüğünde Hatay Samandağ depreminin gerçekleştiği alan, Doğu Anadolu Fayı, Ölü Deniz Fayı ve Kıbrıs Yayının kesiştiği alan olarak da bilinmektedir. Bu fay kesişmesinden dolayıdır ki biz yerbilimciler için önceleri bir olasılık olan Kahramanmaraş ve Hatay depremlerinin Kıbrıs yayına enerji aktarımı, Amerika Birleşik Devletleri Jeoloji Araştırmaları Kurumu’nun (USGS) yayınlamış olduğu “Coulumb Stress Modeli” diyagramları ile artık bilimsel bir veri haline gelmiştir. Artık enerji aktarımı yorumdan çıkıp veriye dönüşmüştür. Belki de kendi doğal enerji biriktirmesi sürecinde on yıllar boyu biriktireceği enerji yaşanan depremler vasıtasıyla çok kısa sürede Kıbrıs yayına transfer edilmiştir. Zaten her zaman için adamız da var olan deprem ihtimali, bu nedenden dolayıdır ki an itibariyle biraz daha artmıştır. Gerçekleşme ihtimali olan deprem için ise yaklaşık büyüklüğü hakkında henüz tatmin edici bir çalışma yoktur, depremin zamanı hakkında ise kesin bilgi vermek mümkün de değildir. Olası depremin büyüklüğü değerlendirilirken Kıbrıs yayının doğu kısmına denk gelen Latakia segmentinin tarihsel ölçekte yarattığı depremler dikkate alınıp ona göre önlem almak ülkemiz adına yapılacak en doğru bir karar olacaktır.
Artık lütfen ülkemizde fay hattı tartışmasını lütfen bırakalım. Deprem nerede olacak, niye olacak, nasıl olacak; orada kaç oldu, burada kaç oldu, bunu tartışmayalım. Adamız için deprem mekanizması 92 milyon yıl önce başladı ve devam edecek. Doğu Anadolu fayının ise 13 milyon yıldır etkisi altındayız ve daha milyonlarca yılda bu etki devam edecek.
Ayrıca olası bir Kıbrıs depreminin ne hafife alınmasına, ne de insanlarımızı paniğe sokacak açıklamalara lütfen dikkate almayın. Daha önceki öngörüleri ile bilimsel veriler ışığında değerlendirmeler yapan Prof. Dr. Naci Görür gibi çok saygın bilim insanlarının uyarılarını ülkemiz adına bir şans olarak değerlendirin. Yapılan öngörüleri değersizleştirmeye çalışanlara inanmayın. Odamızın kurumsal açıklamalarını ise lütfen dikkate alın.
Adamızı etkisi altında tutan Kıbrıs Yayı kuzeye eğimli ters fay karakterinde olduğu için depremin gerçekleşeceği derinliğin farklılaşması ise doğaldır. Bundan dolayı farklı derinliklerde ülkemizde gerçekleşen depremlerin odak noktalarına bağlı olarak her depremin yüzeye ulaştığı en yakın nokta olan episantırı da değişkenlik gösterir. Depremin episantırı aynı zamanda depremin en kuvvetli hissedildiği alandır. Bundan dolayıdır ki Kıbrıs yayının ürettiği ve üreteceği depremlerin hepsinin de ada üzerinde farklı noktalarda yüzeylenmesi Kıbrıs yayının karakteri gereğidir. Kıbrıs yayını bir çizgisel fay hattı (doğrultu atımlı) gibi etki alanını bu çizgisel alanla sınırlamak en temel jeolojik yaklaşımlara bile aykırıdır. Bu mantık ile çizilen ve basına sunulan deprem risk haritalarına lütfen itibar etmeyiniz. Adanın tümü riski altındadır ve bu bilimsel bir gerçekliktir.
Depremleri durdurma gibi bir lüksümüz yoktur. Bu doğa olayı hep olacak. Deprem dünyanın nabzı gibidir. Önemli olan depremin felakete dönüşmesini engellemektir. Depremleri gerçek olarak algılayıp siyasetçisi, yöneticisi, basını ve toplumuyla; artık fay hattı nereden geçerdi? kaç büyüklüğünde deprem üretirdi? ne zaman olurdu? gibi tartışmalar ile zaman kaybına toplumumuzu uğratmayalım; olası gelecek depremde yıkılmamak için, insanlarımızı kaybetmemek için bu tartışmaları bırakıp; depreme daha dirençli yerleşim yerleri nasıl oluştururuz, onu tartışalım. Bütün gücümüzü ona verelim.
Deprem ile mücadele öncelikle eğitimle başladığı gerçeği ile ilk, orta ve lise de çocuklarımıza sırasıyla coğrafya ve jeoloji dersleri ile deprem ve yaşadıkları ülkenin oluşumu ile ilgili bilgiler verelim. Jeoloji ve Maden Dairesi ile Maden Tetkik Arama’nın (MTA) 2013 yılında ilk etabını başlattığı ve devamının yapılabilmesi için 2022 yılında imzalanan protokol gereği ülkemizdeki diri fayların tespitine yönelik yapılması programlanan paleosismik çalışmaların bir an önce başlatılması ülkemiz adına hayati önem arz etmektedir.
Lütfen panik yapmayın, inanın bizler bu sürecin doğru yönetilebilmesi için elimizden gelen katkıyı, bilgimiz ölçüsünde yöneticilerimize iktidar muhalefet ayrımı yapmaksızın aktarıyoruz. Evet bugüne kadar yapılmayan eksikliklerimiz, hatta yanlışlarımız da var. Ama bizler toplum olarak asla sıfır noktasında değiliz. Panik yapmadan "koşar adım" olası Kıbrıs depremine karşın "tüm ada olarak" hep beraber hazırlanalım.
Odamız bu süreçte bilim çerçevesinde toplumumuzu bilgilendirmeye ve ülkemize katkı koymaya devam edecektir.
Bilime inanın.
Oğuz Vadilili
Başkan
Yerbilim Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu(A)